Hiçbir zafer amaç değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük bir amacı elde etmek için belli başlı bir vasıtadır. M.Kemal Atatürk
BESLENME KÖŞESİ 0-6 YAŞ ÇOCUKLARINDA DİL GELİŞİMİ EĞİTİCİ YAZILAR OYUNLAR GEMS KONU BAŞLIKLARI

ÇOCUKLARINIZI BAŞKASIYLA KIYASLAMAYIN""

ÇOCUĞUNUZU BAŞKALARIYLA KIYASLAMAYIN !!!

 

 

Birbiriyle ilgili iki kavramı, varlığı, durumu ortak olan veya olmayan yönleriyle ele alarak bunlar arasındaki benzerlikleri, farklılıkları ortaya koymaya karşılaştırma denir. Günlük hayatta duygu ve düşüncelerimizi daha iyi ifade edebilmek için karşılaştırmalardan çokça yararlanırız.

Aileler çocuklarını belli bir hedefe doğru harekete geçirebilmek, istenen doğrultuda çaba göstermelerini sağlayabilmek ve onları gayrete getirebilmek için herhangi biriyle karşılaştırırılar. Örneğin aileler, çocuklarının daha çok ders çalışmasını sağlamak için onu, “Bak, kardeşin, ablan ya da ağabeyin ne kadar da başarılı, sen de öyle olmalısın!” benzeri sözlerle kardeşleriyle karşılaştırabilirler. “Ben senin gibiyken…” sözleriyle başlayan ifadelerle çocuğu kendileriyle kıyaslayabilirler. “Komşunun çocuğu kadar olmadın.” benzeri yakınma ifade eden sözlerle de çocuğu çevredeki herhangi biriyle karşılaştırabilirler. Aslında aileler bütün bunları çocuğun daha başarılı olması adına yaparlar. İsterler ki, bu karşılaştırmalar çocuğu biraz kamçılasın ve çocuk gayrete gelsin, kendinden beklenen performansı ortaya koysun. Yani ailelerin bu yaklaşımında genelde kötü bir niyet söz konusu değildir. Ancak bu karşılaştırmalar çocuğu çoğu kez olumsuz şekilde etkiler.

Performansından memnun olunmayan ve hep başkalarıyla karşılaştırılan çocuk, eğer yeterli bir sorumluluk duygusuna sahipse kaygıya kapılabilir. Çocuk, “Ailem benden başarı bekliyor. Ya ben onların istediği düzeyde başarıya ulaşamazsam?” şeklinde özetlenebilecek düşüncelerin etki alanına girebilir. Bu düşünceler zamanla çocuğun içini kemirmeye başlar. Kaygı düzeyine gelen bu düşünceler çocuğun gerçek performansını ortaya koymasına da engel olur. Çünkü çocuk, zihnini bu tür düşüncelerden arındırıp da bir tülü gerektiği gibi çalışamaz. Bütün enerjisini kendi gündemine yoğunlaştıramaz.

Sürekli başkalarıyla karşılaştırılan çocuk “boş verme” şeklinde değerlendirilebilecek davranışlara da yönelebilir. Bu noktadaki çocuk, “Ailem benden memnun değil ki, sürekli beni başkalarıyla kıyaslıyor. Ben onların istediği gibi bir çocuk olamıyorum. Ağzımla kuş tutsam onların gözüne giremem. Onlar beni yeterince sevselerdi böyle yapmazlardı.” diyebilir. Böyle düşünmeye başlayan bir çocuk artık kendinden de ümit kesebilir. Sonuçta her şeyi boş vermeye başlar.

Kıyaslanan kişilere karşı nefret oluşur

Sürekli başkalarıyla karşılaştırılan çocukları bekleyen tehlikelerden biri de toplumdan soğumadır. İnsanların içinde çekirdek hâlinde “kin, nefret, kıskançlık” gibi duygular hep vardır. İnsan, iradesinin gücü oranında bunlarla mücadele eder. Bu duygularla mücadelede aile terbiyesinin, inançların, toplumsal değer yargılarının da elbette payı vardır. Ancak sürekli başkalarıyla kıyaslanan çocuğun bu duygularla başa çıkabilme gücü aşamalı bir şekilde törpülenir. Çocuk, sürekli olarak karşılaştırıldığı kişilere karşı önceleri bir kıskançlık duymaya başlar. Sonraları bu his nefrete dönüşür ve düşmanlığa kadar gidebilir. Çünkü çocuk, yaptığı her işte, attığı her adımda bir hedefle karşılaşır. Bu hedef, beğenilen kişidir ve çocuk o kişi gibi olamadığından kimsenin gözüne girememektedir. Dolayısıyla çocuk o kişiyi kendisine rakip olarak görür.

Aileler nasıl davranmalı?

Bütün çocuklar özeldir

Aileler her şeyden önce şunu akıllarından çıkarmamalıdır: Her çocuk ayrı bir dünyadır. Dünyada tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere aslında hiçbir çocuk bir diğerine benzemez. Bütün çocuklar özeldir. Onların her birinin ayrı duyguları, düşünceleri, yetenekleri vardır. Kimi çocuğun matematik, kimi çocuğun fen, kimi çocuğun sosyal, kimi çocuğun ise dil yeteneği ileri düzeydedir. Resim, müzik gibi yetenekler de çocuklarda farklı farklı seviyelerde olabilir. Dolayısıyla hiçbir çocuk bir başkasıyla karşılaştırılamaz.

Öncelikle siz örnek olun

Çocuklar için davranışlar sözlerden daha etkilidir. Onu bir hedefe yönelik harekete geçirmek istiyorsak o hedefin gerektirdiği gibi yaşamalıyız. Yalan söylemesini istemiyorsak aile olarak biz de yalan söylememeliyiz. Planlı ve düzenli olmasını bekliyorsak bizler de her işlerimizi planlı yapmalıyız. Yani çocuklarımıza davranışlarımızla örnek olmalıyız. Çocuklar su gibidir. Su hangi kaba konursa o kabın şeklini alır. Çocuk da içinde bulunduğu ortamın şeklini alır. Bu ortam aile, okul ve çevreden oluşur. Aile, okul ve çevre nasıl olursa çocuk da öyle olacaktır. Bu bağlamda, herhangi bir karşılaştırma yapmadan, toplumda sevilen, sayılan kişileri nazara verebilir veya tarihte yaşamış büyük şahsiyetleri çocuğa örnek gösterebiliriz.

Beklentiler ütopik olmamalı

Bazen çocuktan beklenen davranışlar gerçekçi ve bilimsel olmayabilir. Diyelim ki, çocuğun içinde bulunduğu yaş itibarıyla boyunun 1 metre 30 cm olması gerekiyor. Bizim çocuğumuz da yaklaşık olarak bu boyda. Şimdi bu çocuğu tutup da 1 metre 50 cm boya sahip bir çocukla kıyaslamak doğru değildir. Kıyaslarsak hislerimize yenilmiş oluruz ve çocuktan beklentilerimiz gerçekçi olmaz. Aileler çocuğu iyi tanımalı, yaş özelliklerini iyi bilmeli ve beklentilerini bu gerçeklere göre sınırlandırmalıdır